Polisin spor alanlarında görev yapabilmesinin yolunu açacak olan genelgenin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın onayını beklediği bildirildi.
12 Eylül 2009 Cumartesi
Polis Yeniden Statlarda
Polisin spor alanlarında görev yapabilmesinin yolunu açacak olan genelgenin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın onayını beklediği bildirildi.
Polis Ne Zaman Müdahale Edecek?
13/05/09 12:19
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, spor sahalarından polisin çekilmesini öngören kanunun 5 Mayıs'ta yürürlüğe girmesinin ardından bazı tereddütler oluşması üzerine bir genelge yayımlayarak, polisin gerekli görüldüğü hallerde olaylara müdahale etme görevinin sürdüğünü bildirdi.
İçişleri Bakanı Bekir Atalay imzasıyla, Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı, Türkiye Futbol Federasyonu ile 81 il valiliğine gönderilen genelgede, ilgili kanunun 5 Mayıs'ta yürürlüğe girmesi nedeniyle uygulamanın nasıl yapılacağı konusunda, il emniyet müdürlükleri, Türkiye Futbol Federasyonu, kulüpler ve kamuoyunda çeşitli tereddütler oluştuğunun anlaşıldığı ifade edildi.
''Mahallin en büyük mülki amirince görevlendirilen müsabaka güvenlik amirinin, özel güvenlik personelinin olaylara müdahalede yetersiz kaldığı durumlarda ve gerekli gördüğü hallerde saha içi ve tribün güvenliğini sağlamak amacıyla olayların meydana geldiği alanlara genel kolluk güçlerinin müdahale etmesini sağlama görevi aynen devam etmektedir. Müsabaka güvenlik amiri, hem özel güvenliğin, hem de müsabakada görevli tüm polislerin amiri konumundadır. Alınması gereken tedbirler hususunda her iki teşkilatın personelinden yararlanabilecektir. Buna göre, 5149 sayılı kanunun 6'ıncı maddesindeki (Spor alanlarının dış güvenliği genel kolluk güçlerince, saha içi ve tribün güvenliği ise 5 inci maddeye göre oluşturulacak özel güvenlik birimlerince ve saha yetkililerince sağlanır. Kapı aramaları özel güvenlik güçleri tarafından yapılır. Müsabaka güvenlik amirinin talebiyle emniyet güçleri, gerekli hallerde olayın meydana geldiği alanlara müdahale edebilir) hükmü gereğince polis müsabaka güvenlik amirinin emri ile stat içerisinde de alınacak güvenlik önlemlerine yardımcı olacaktır.''
Genelgede, 5 Mayıs 2009 tarihinden itibaren, spor müsabakalarında il ve ilçe spor güvenlik kurullarınca gerekli görülmesi halinde, belirlenecek sayıda polis ve özel güvenlik görevlilerinin görev alacağı, zaman içerisinde özel güvenlik görevlilerinin istenilen sayıya ulaşmasının sağlanacağı, istenilen sayıya ulaşılıncaya kadar herhangi bir olumsuzluk yaşanmaması için önceki dönemlerde olduğu gibi müsabakalarda görevli özel güvenlik görevlilerine her türlü desteğin verileceği belirtildi.
Kaynak:habertürk
Polisin 8 saatten fazla çalışması insan haklarına aykırı
'Polisin 8 saatten fazla çalışması insan haklarına aykırı'
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış, polisin 8 saatten fazla çalışması durumunda karşılığını alması gerektiğini belirterek, "Polisin 8 saatten fazla çalışması insan haklarına aykırıdır." dedi
İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün Vatan Caddesi'ndeki hizmet binasını ziyaret eden Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM) İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış ve komisyon üyesi milletvekilleri Resul Tosun ve Yılmaz Kaya, Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile bir süre sohbet etti. Emniyet Müdürlüğü içinde bulunan Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu'nu (MOBESE) gezen Elkatmış ve beraberindekiler, Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'tan bilgi aldı. MOBESE'de yaklaşık 200 personelin bulunduğunu ve günde 12 saat çalıştıklarını kaydeden Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah buradaki çalışan sayısının 500'e çıkarılması gerektiğini bildirdi.
Ziyaret sırasında basın mensuplarının sorularını cevaplayan Elkatmış ise, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden önce İstanbul'da başka kurum ve kuruluşları da gezdiklerini ve yıllık rutin ziyarette bulunduklarını kaydetti. Emniyet mensuplarının uzun süre çalışmalarına da değinen Elkatmış "Polisimizin birçok problemleri var. Sayıları az bir defa. Ona rağmen 18- 20 saat görev yapıyor arkadaşlarımız. Polislerimizin, 8 saatten fazla çalışması ve bunun karşılığını alamaması insan haklarına aykırı. Buradan hükümetimize de sesleniyoruz. Buna engel olsunlar, polisimizi bu kadar çalıştırmasınlar. Çalıştırdıklarında da ücretini versinler.'' dedi.
Mehmet Elkatmış ve beraberindekiler MOBESE'deki gezilerinin ardından Emniyet Müdürlüğü'nün C Blok'taki nezarethaneleri gezerek incelemelerde bulundu. Basına kapalı olarak yapılan bu incelemelerin ardından Elkatmış ve beraberindekiler, daha sonra emniyetten ayrıldı.
İnsan Hakları Ekseninde Polis Hakları
Polis olarak insan haklarına bakışımız nasıl olmalı? Klasik ve modern polis için insan hakları ne ifade eder?
21 Yüzyıl polisleri (çağdaş polisler) gerçekte insan hakları ibaresinden ne anlamalı? Polis hakları dediğimiz şey insan haklarından farklı bir olgu mu?
“İnsan Hakları”, insanın, sadece insan olması sebebiyle doğuştan gelen, devredilemez ve vazgeçilemez haklar anlamını ifade eder. İnsan hakları birileri (devlet, zümre, kişi, padişah vs.) tarafından insana lütfedilmiş haklar değildir. Aksine, insanoğlunun doğumundan bile önce, anne rahmine düşmesiyle kendiliğinden edinilmiş haklardır. Dolayısıyla, haklar, birileri tarafından tanındığı için var değil, var olduğu için herkes tarafından tanınmak zorundadır.
Sanık hakları, mağdur hakları, memur hakları, işçi hakları, kadın hakları, çocuk hakları ve polis hakları kavramlarından hasıl olan şey, esasında insan haklarıdir.
Yani polis hakları da, polisin insan olmasının bir neticesi olarak vardır.
Klasik polis kültürü içerisinde, insan hakları kavramı maalesef olumsuz bir mana içerir. Yani, çağdaş olmayan bir polis teşkilatı içerisinde polislerin “insan hakları” denince anladıkları şey direkt olarak suçlu veya sanık haklarıdir. Buna göre haklar, suçlu ve sanıkları temize çıkarmak, onlara yardımcı olmak ve işledikleri suçları örtbas etmek için vardır.
Klasik polis anlayışına göre, sanık veya suçlu işlemiş olduğu suçtan dolayı insan muamelesine layık değildir. Çünkü o suçludur ve suçlunun hakkı diye bir şey olmaz. Olsa olsa suçlunun hak ettiği ceza olabilir.
Klasik polisler insan hakları kavramını Avrupanın veya geniş manada batının Türkiye’ye dayatması olarak görürler.
Günümüzün çağdaş polisleri ise, insan hakları kavramını çok daha geniş bir perspektifte ele alırlar. İnsan hakları onlar için sadece suçlu/sanık hakları anlamına gelmez. Çağdaş polisler için insan hakları: Sanık haklarını, mağdur haklarını, çocuk haklarını, kadın haklarını, vatandaşlık haklarını, işçi haklarını, polis haklarını ve bilimun bütün bireylerin haklarını ifade eder.
Bu modern yaklaşımda insan hakları, bireylerin ırk, din, dil, mezhep, renk, cinsiyet ve siyasi görüşlerine bağlı olarak değişmez. İnsan olmak doğrudan bu haklara sahip olmak anlamına gelir.
Ayrıca, çağdaş polisler insan hakları olgusunu Avrupa’nın dayatması olarak da görmezler. Çünkü, insan hakları kavramı evrensel bir değerdir. Ne Avrupanın ne Amerikanın ve ne Asyanın tapulu malı değil, insanlığın ortak kazanımıdır.
Nitekim, tarih boyunca milletimizin de insan haklarının gelişiminde çok büyük katkıları olmuştur. Hakları ihlal edilen başka bir çok toplumun gelip, Türk milletinin şefkatine ve insan haklarına saygısına sığındığını en muteber tarih kitapları bildirmektedir.
İnsan hakları ekseninde ki adaletimiz, cihan padişahı Fatih Sultan Mehmet ile eli kesilen, yahudi bir mimarı aynı mahkemede yargılayip, Fatih Sultan Mehmet’i haksız bulmuştur.
Aynı şekilde, bu milletin çok az bir Türk nüfusuyla, (onlarca farklı millletlerden müteşekkil) koca bir imparatorluğu insan haklarına gösterdiği özen sayesinde altı yüz yıl idare ettiğini bugün batının kendi tarihçileri ifade ediyor.
Tarih boyunca kurulmuş Türk devlet liderlerinin insan hakları hakkında yayınladıkları sayısız ferman ve kanunlar bu iddanın en büyük delilidir.
Tarihimizin dünya insan hakları gelişimine sağladığı katkılar kitaplara sığmaz.
Modern polisler, insan haklarının yeri gelince polise de lazım olacağının/olduğunun şuurundadırlar. Bazen şu yada bu şekilde sanık durumuna düşen polislere de kötü muameleyi engelleyecek olan, yine insan haklarını benimsemiş bu çağdaş polislerin kendileridir.
Polisimizin en çok yakındığı konulardan biri olan “insan biyolojisin kaldıramayacağı şekilde ve karşılıksız (ücretsiz) fazla çalıştırılmak” da yine insan hakları bağlamında ele alınacak bir husustur. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 24 üncü maddesi ve 23 üncü maddesinin birinci alt maddesi;
“Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.”
“Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.”hükümlerini içermektedir.
Polis sendikası meselesine gelince, yine İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 23 üncü maddesinin dördüncü alt maddesi;
“Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.” hükmünü içermektedir.
Artan polis intiharları konusu, aynı şekilde insan hakları bağlamında araştırılmalıdır. Bu üzücü intihar olaylarının önünü alacak düzenlemeleri hayata geçirmek, en önemli insan hakları mevzularımızdan bir diğeridir.
Amerika’da ve Avrupa’da polis hakları konusunda sayısız kitap ve makale varken maalesef, Türkiyemizde basit sevide bir araştırma, kitap veya makale bile bulmak mümkün değildir.
Örnekleri çoğaltmak mümkün...
Sonuç olarak;
İnsan hakları kavramını sadece sanık ve suçlu hakları seviyesine indirmek pek rasyonel bir yaklaşım değildir. İnsan hakları, sanık ve suçlunun cezalandırılmamasını değil, insan haysiyetiyle bağdaşmayacak şekilde cezalandırılmamasını garanti eder. Ayrıca, insan hakları olgusu sanık/şüpheli görülen kişinin mahkeme kararı sonucunda masum çıkma ihtimalini dikkate alan insani bir yaklaşımdır.
İnsan hakları, batının dayatması değil, kökü tarihimizin derinliklerine uzanan kendi öz değerimizdir. Bu haklar, kendimizin, çocuklarımızın, anne babalarımızın ve bütün insanlığın haklarıdir.
Polis hakları, insan hakları kavramının geniş yelpazesi içerisindedir.
Polis önce insan sonra polistir. Dolayısla, insan haklarının destekçisi olmak, insan olarak polisin kendi haklarının destekçisi olması anlamına gelir.
Türkiye’de insan hakları uygulamaları, herkesin haklarına sahip çıktığı kadar polisininde haklarına sahip çıkmalıdır.
Murat DAĞLAR
POLİS STATLARDAN DERHAL ÇEKİLMELİDİR
Polis statlardan derhal çekilmelidir!
11.05.2009 04:22:32
OLAY çıkan maçların ardından, kimi spor yazarının "polis görevini yapmadı" tespitini okuduğumda tüylerim diken diken oluyor.
Polisin görevi nedir?
Maaşı vergilerimizle ödenen polisin, sokakta it kopuk kovalayacağına, vatandaşın can ve mal emniyetini korumak adına çalışacağına, maça girenlerin üstünü araması doğru mu?
Polisler, "taraftarlar kavga etmesin" diye yollarda zincir oluşturur mu?
Riskli ve yıpratıcı çalışma koşulları, düşük ücretler yetmiyormuş gibi hafta sonu evinde dinlenmesi gereken polislerin statların önünde ne işi var?
*
TRT Türk'ün açılış gecesinde konuyu Sansal Büyüka açtı. Sohbetimize, İstanbul Valisi Muammer Güler de katıldı. Büyüka, Güler'e "Sayın Valim, hiç değilse bir düzenleme yapılsın, statlarda görev yapan emniyet güçlerine futbol kulüplerinden kaynak aktarılsın" önerisinde bulundu. Güler de bu önerinin desteklenir olduğunu ifade etti.
*
Ben ise daha radikal düşünüyorum. Türk polisi statlardan derhal çekilmeli.
Bunca yıldır yurtdışında maçlara gidip geliyoruz. Stat girişlerinde tek tük polis görürsünüz. Tüm kontrol özel güvenlik elemanlarındadır.
Federasyon'dan beraberlikte 70, galibiyette 210 bin TL civarında para alan kulüplerin stat güvenliğini sağlayan polislere kaynak aktarması da akla yakın gelebilir. Ancak polisin görevi bu olamaz.
Polis sadece çok küçük bir ekip ile özel güvenliğin işini denetlemeli, gerektiğinde müdahale etmeli.
*
"Özel güvenlik holiganlar için caydırıcı olmaz" ya da "Özel güvenlik yeterli nitelikte arama yapmaz, içeri taş, sopa sokulabilir" denebilir.
Bu argümanlar, bir dönem "Tel örgüler kaldırılırsa, sahalarımızda kan gövdeyi götürür" eleştirilerine benziyor. Hepimiz yaşadık, tel örgüler kaldırıldı ve taraftarlar, futbolsever hüviyetine bürünmedi mi?
Hem havaalanlarına girerken polis yolcuları arıyor mu? Hayır. Özel güvenlik elamanları görev yapıyor. Havaalanlarında korsanlar mı cirit atıyor?
Ayrıca emin olunuz ki kulüpler güvenlikten sorumlu oldukları an, mevcut olayların hiçbiri yaşanmaz. Şimdi suçu rahatça devletin üzerine atabiliyorlar. Üstüne üstlük polis teşkilatı, her olayda binlerce futbolseverin tepkisini çekerek imajından yiyor!
*
Kendimi iyice doldurduktan sonra bu kez de TRT Türk'ün açılış gecesine katılan İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ı zehirlemeye çalıştım. Görüşümü aktardıktan sonra "iyice sinirlensin" diye, kulüplerin kazandıkları gelirleri, havuzdan aldıkları payı, İddaa'dan sağladıkları gelirleri anlattım.
Muammer Güler de Celalettin Cerrah da mevcut durumdan rahatsız.
Kendilerini rahatlatacak formüllere sıcak bakıyorlar. Anlayacağınız durumdan vazife çıkararak konuyu kaşımaya karar verdim.
*
Ayrıca, 74 belediye, 800 mahalle, 400 kilometrelik devlet ve il yolu ile dünyanın en büyük şehirlerinden birisi olan İstanbul'da binlerce polis memurunu bir stadın çevresine göndermek tam anlamıyla güvenlik zafiyeti değil mi? Maça gelen futbol severlerin her an bir olay çıkaracağını düşünmek de garabet bir durum ama bu endişeyle şehri polissiz bırakmaya ne demeli? Oldu olacak her alışveriş merkezinin kapısına da polisi dikin, giriş çıkış kontrolü yapsın.
*
Örneğin bir derbide görev alan 3.500 polisin günlük mesai ücreti nereden bakarsanız bakın, (50 lira günlük) 175 bin TL'yi geçer. Bu para vergilerimizden ödenirken, güvenlik işini bedavaya getiren kulüplerin futbolcularına bol keseden para dağıtmasına ne demeli? Kulüpler halka açılacak, binlerce yatırımcı para kazanacak ama güvenlik maliyetini sen-ben vergilerimizle üstleneceğiz. Oldu!
POLİSİ STATLARDAN ÇEK, FACİAYI ENGELLE!
Habertürk Gazetesi Yazarı
Polisi statlardan çek, faciayı engelle!
13.05.2009 05:44:30
ALLAH korusun, statlarda bir facia yaşansa, statlarda görev yapan polis sayısını mı artıracaksınız?
Holiganizm ile özdeşleşen İngiltere'de veya Avrupa'da seyircisiz maç oynayan, sahası kapatılan kulüp duydunuz mu?
*
Başka bir soru:
1986 yılında Heysel Faciası'nda 39 Juventus taraftarı öldü. 1989 yılında Sheffield-Liverpool maçında 96 kişi öldü. Sonra ne oldu? Statlar polis mi kaynadı? Hayır tam tersi polislerin statlardaki yetkileri azaltıldı, kulüpler stat güvenliğini üstlendi, stat içlerinde hizmetli (Steward) sayısı artırıldı. Ve her şeyden evvel kulüpler, taraftarı hangi koşullarda olursa olsun kendileri destekleyecek ve bu uğurda ölecek kişiler olarak görmekten vazgeçti. Taraftarların müşteri olduğu kabullenildi.
Hükümetler, statların yenilenmesine kaynak aktardı. Tüm koltuklar numaralı oldu, kombine satışlar arttı, bilet alan her kişinin kimliği sisteme girildi. Bu yetmedi, kapalı devre yayınlar ile stat kontrol altına alındı. Suçun şahsiliği prensibinden hareketle, suç işleyen ve kamu düzenini bozanlar anında tespit edilip cezalandırıldı.
Suç işleyenler belgelerle birlikte hemen mahkemeye çıkarıldı. Yıllarca maçlara gitmeme cezaları verildi. Önemli maçlarda karakollarda konaklatıldı. Ulusal futbol istihbarat birimi kuruldu.
Sarhoş taraftarlar statlara alınmadı. Ve futbol güzelleşti. İnsanca muamele gören taraftar, holigan olmak yerine futbolsever olarak çoluk çocuğuyla statlara geldi. Taraftar sayısı arttı, holiganizm etkisini kaybetti.
*
Yani sorun sadece polislerin statlardan çekilmesi değil, bu konuya bütüncül yeni ve tüm kesimlerin altına imza atacağı yeni bir bakış acısı getirmek...
Futbol anarşisini engellemek görevini sadece polise bırakmak, başını kuma gömmek, sorunu çözdüğünü sanmaktan öte bir anlam taşımıyor. Ve artık, yılda milyar dolarlar dönen futbol endüstrisini büyütecek adımı atmak için bir facia beklemekten vazgeçmeliyiz.
*
Trabzon maçının ardından Kocaeli stadında yaşananların ardından Lig TV Maraton Programı'nda Sanşal Büyüka,"Statlardan polis çekerseniz neler olacağını görün" uyarısında bulundu. Büyüka bir facia yaşanacağından korktuğu için "polis kalsın" görüşünde. Büyüka yanlış bir kanaat önderliği yapıyor. Halbuki, sahaya girenleri tespit eder, bir yıl maçlara gitmeme cezası uygularsınız, etkin denetim yaparsınız ve sorunu çözersiniz. Dünya böyle çözmüş. Her taraftarın başına bir polis dikmek, taraftarı insan yerine koymamak ve saygısızlık etmek değil mi? Polise eziyet çektirmek değil mi? Ayrıca dünyada statların içinden kulüpler sorumluyken, Türkiye'de bu işi polise havale etmek tam anlamıyla Türk insanını "cahil, medeniyetten uzak, terbiyesiz" yerine koymak değil mi?
(Dünyada bu alanda neler yapıldığını öğrenmek isteyenlerin Habertürk spor yazarı, TFF Engelliler Koordinasyon Kurulu Başkanı Ömer Gürsoy'a başvurmalarını öneririm. Görüşlerinden ve raporlarından çok faydalandım.)
Polis Statlardan Çekilmesin
Futbol kulüpleri; 5149 sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunu’nun, 05 Mayıs 2009' dan itibaren polisi stat dışına çıkarıp yerlerine özel güvenlik güçlerini getirecek ilgili hükmünün yürürlüğe girişinin ertelenmesini istiyor. Kulüplerin gerekçesi, özel güvenliğin ekonomik yükünün fazla olması.
Bildirgedeki en ilginç maddelerden biri; polisin, stat içindeki görevini 5 Mayıs 2009’dan itibaren özel güvenlik güçlerine devretmesini şart koşan 5149 sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun ile ilgili. Futbol kulüpleri, ekonomik gerekçelerle, ilgili yasanın ilgili hükmünün yürürlüğe giriş tarihinin ertelenmesini, yani polisin stat içinde görev almaya devam etmesini talep etti.
* Stadyumlarımızdaki altyapısal düzenin, kamu düzeninin ve seyirci sağlığının etkin şekilde korunması amacıyla, emniyet konuları olan ilk yardım, yangın söndürme sistemleri gibi acil müdahale altyapısının uygunluğu İl/İlçe Spor Güvenlik Kurulları tarafından denetlenmeli ve ‘Emniyet ve Güvenlik Sertifikası’ verilerek stadyumların uygunluğu tescillenmelidir.
* Bilet satış sisteminin değiştirilerek tanımlı seyirci sayısının artırılması amacıyla barkotlu bilet sistemi yerine çipli plastik kartlı bilet sistemi uygulanmalıdır.
Seyirci kategorize edilecek !
* Futboldaki şiddet ve düzensizliğin önlenmesi için stadyumların fiziki şartları iyileştirilmek zorundadır. Stadyumların mülkiyet sorunları çözüme kavuşturulmalı, stadyum iyileştirmelerinde Devlet katkısı sağlanmalıdır.
* Şiddet ve düzensizlikle mücadelede eğitim mihenk taşı olarak belirlenmelidir. Bu eğitim aile ortamında başlamalı, okulda güçlendirilmeli; TFF, Emniyet Genel Müdürlüğü, kulüpler ve medyanın işbirliği içerisinde yürütülmelidir. Bu çerçevede çocuk ve engelli tribünleri oluşturulmalıdır.
* Futbolla teması olan tüm sosyal paydaşlar, ulusal bir ‘Futbolu Koruma Anlaşması’ imzalanması için biraraya gelmelidirler